yazının çatısında hemen bir zaman tüneline gürelim ve takvimimizi 1993 yılına alalım. o zaman ben daha mini mini bir çocuk hazırlıktan orta bire yeni geçmişim. turkcell nam şirketin bir karşılığı yok lügatlarda, ev telefonları tek iletişim kaynağı, istanbul’un anadolu yakasından avrupa yakasını aramak bile farklı tarife farklı ücret demek yani iletişimde devrim yok zaten internette yok ortalıkta her şey başka bir güzel veya meşhur şarkıdaki gibi biz büyüdük de kirlendi dünya burasını okuyucuya bırakalım.
ben yatılı okuyorum o zamanlar babam hafta sonu carmen balesine götürmek için okuldan beni aldı ve harbiye’ye doğru gideceğiz ama babamın başka bir sürprizi var; akşam taksimde kalacağız bana uzak ışıl ışıl dünyası ile taksimi göreceğim daha önce gündüz gördüğüm taksimi gece görme fırsatım olacak yani keyif durumum tavan.
harbiye sonrası taksime geçtik babam ufak bir tur attırdı o zamanların taksimi şimdiki kadar bile tekin bir yer de değil zaten. öyle tadımlık bir tur attıktan sonra babam hadi dedi otele burada yıllar geçtikçe yani ben yaşlandıkça ikinci bir ihtimal aklıma geliyor ki o da babamın beni yatırıp gecelere kopma ihtimali 🙂 ben gerçeği bilmiyorum herkes istediğini alsın kendine.
otele döndükten sonra babam çantasından kocaman bir kutu çıkardı içinden de şimdi evlerde kullandığımız telsiz telefonların iki katı büyüklükte yukarıdaki resimde görebileceğiniz bir telefon bir yandan da bir zarf içinde çipli bir kredi kartı büyüklüğünde kart. turkcell yazıyor üstünde o da ne ki turkcell’in bir karşılığı yok hiçbirimizde. babam hediye ettiler diyor telefonmuş bu ama kablosuz seyyar telefon (cep telefonu değil tabii o zamanlar çantaya anca girer) hem kartın hem de telefonun kitapçığı var okuyorum ikisini de ve çözüyorum babamın pek aklına yatmıyor çağ atlayamıyoruz yani ama bilgimiz tam.
şimdi gelelim günümüze aradan yıllar geçti bizim mobil telefon küçüldü küçüldü bu arada da vazgeçilmezlerimizden oldu. ama ben bu yıllar içinde telefonu hep bir konuşma aygıtı olarak algıladım sms çılgınlıkları oldu katılamadım sonra iş büyüdü sosyal medyaya kadar girildi ama benim aklım almadı olayı yani şimdi benim nerede olduğumdan kime ne ki neyin mücadelesi bu çözemedi bu küçücük aklım. bu sebeplerden dolayı da bir türlü ısınamadım son model telefonlara en uzun pili giden telefon tercihim oldu ama şu ülkey-i hindistan karasına ayak basınca iletişim ihtiyaçlarından dolayı mecburen yeni bir android yüklü telefon alma zorunluluğu doğdu.
gidip andoid telefon aldık telefon sordu biz facebook’tan twitter’a her türlü isteğine boyun eğdik hatta viber denen programı da kurduk ama gel gör ki telefon açıldığı anda hemen beni tüm sosyal medyada online yapıyor tabii bu bünye bu teknolojiye fazla geliyor ben telefonla ilgili olmazken birde bakıyorum insanlar mesaj atmış, aramış sosyal medya aletleriyle tabii ben görmemişim.
en son kardeşim isyan etmiş “ya kardeşim sen bırak bu telefonu dön eski telefonuna” şeklinde bir mesajla benim başarısızlığımı kabullendi artık eski usul e-mail atmaya geri döndü.
ne yapalım, ilk cep telefonundan son cep telefonuma benim için telefonun mantığı hiç değişmedi…
melo’ya not: melocuğum 3-5 vakte kadar uyum sağlayacağım facebook’un bekçisi four square’in efendisi olacağım…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.